2016, kişisel insiyatiflerin yerini işbirliği ürünlerinin aldığı, ortak bir zeminde buluşmanın, bir araya gelmenin öneminin arttığı, hızlı tüketilen içeriklere karşı özgün içeriğin ancak kullanıcı deneyimi ile anlam kazandığı, iş almak yerine "iş üretmek" kavramının ön plana çıktığı, bugünün tasarım sahnesinde kendi aracını ve yöntemini kendi yapan/geliştiren bir profil ile karşı karşıya kaldığımız bir sene olarak çok kısaca özetlenebilir. istanbul-in-between editörleri olarak geçtiğimiz yılın tasarım sahnesindeki değerlendirmesini yaptık.
Sene başında Benjamin Hubert’in Design Indaba’da yaptığı konuşma, tasarım girişimciliği üzerine tüm yıl boyunca gündemde kalacak bir başlık açtı. Tasarım dergilerinin; tasarım öğrencisi ve yeni mezunların yeni bir mobilya ya da aydınlatma daha tasarlamaları üzerine gereksiz teşviklerinden bahseden Hubert, üretimin; bir işbirliği ürünü olmasının önemini vurguladı. Buna verilecek en iyi örnek de, kendi adına kurduğu tasarım stüdyosunu yerle bir edip, Layer tasarım ajansını kurmuş olmasıydı. Tasarım stüdyosu yerine tasarım ajansı kavramını kullanmak bile, medyanın star tasarımcı başlıklarına karşı bir tavır olarak okunabilir.
Genç tasarımcılardan bahsetmişken, yine bu senenin başında Stockholm Mobilya Fuarı’nda genç ve gelecek vaat eden tasarımcıların sergi alanı Greenhouse’dan bahsedelim. Greenhouse’un bu seneki küratörleri Form Us With Love, sergi alanında uzun zamandır üzerinde çalıştıkları araştırmanın çıktılarını sundu. Geleceğin tasarımcısının sektörden beklentisi ne? Sonuçlar, stajyerlikle başlayan ve junior’lıkla devam eden kariyer başlangıcının, neredeyse beklentisiz bir noktaya geldiğini gösterdi. Bir yandan, yeni mezunların kendi isimleriyle değil, bir kurum ile, işbirlikleri içinde ilerlemeye yönelik eğilimleri de araştırmanın değerli sonuçlarından biriydi.
Bahar ayının tasarım sahnesindeki başlangıcını simgeleyen Milano Tasarım Haftası’nda bu sene de birçok işbirliğine şahit olduk. Yalnız hangi markanın hangi tasarımcı ile eşleştiğinden bahsetmekten ziyade, aynı tarihlerde Milano’da gerçekleşen Triennale sergisinin “Novel Living Concepts” başlığını açmak gerekir. Novel Living Concepts, geçtiğimiz yüzyılın en önemli tasarım duayenlerini bir araya getirip, mekan ve hayat kürate etmek fikrinden birer oda tasarlattı. Sergide, Umberto Riva, Alessandro Mendini, Manolo De Giorgi, Lazzarini and Pickering, Marta Laudani and Marco Romanelli, Andrea Anastasio, Fabio Novembre, Duilio Forte, Elisabetta Terragni, Carlo Ratti ve Francesco Librizzi’nin yaşam kurgularını görme şansımız oldu.
Bahar geldi derken, yine İtalya’dan kopamadık, bu sefer Venedik Mimarlık Bienali cepheden bildirdi. Alejandro Aravena’nın küratörlüğünde hazırlanan bienal, sosyal ve politik hayatın yadsınamaz bir enstrümanı olan mimarlığa cepheden şahitlik etti.
Gösteri devam etti. Bjarke Ingels, 2016 Serpentine Pavyonu için fraktal, BIG imzası taşıyan bir yerleştirme tasarladı.
Yaz ayının en önemli etkinliklerinden biri de Japon tasarım stüdyosu Nendo’nun Holon Tasarım Müzesi’ndeki retrospektifiydi. “The Space in Between” isimli sergi, Nendo’nun 70 farklı işini, 6 kategoride topladı. Her kategori, mekanlar arasında tasarlanmış ve tasarlanmamış çalışmalar üzerinden kurgulandı.
2016’da ilk kez düzenlenen Londra Tasarım Bienali, Somerset House’da 37 ülkenin katılımı ile gerçekleşti. "Yeni bir tasarım bienaline ihtiyacımız var mı?" diye sorarken, aslında ülkelerin içinde bulunduğumuz dünya koşullarını yansıtan ütopya yaklaşımları hem ümit verici hem de düşündürücüydü. Bu açıdan belki Londra Tasarım Festivali’nin varlığını devam ettirmesini bile sorgulamış olabiliriz.
Sonbahar gelmişken, İstanbul, 3. Tasarım Bienali’ne ev sahipliği yaptı. Beatriz Colomina ve Mark Wigley’in küratörlüğünde “Biz insan mıyız?” teması ile gerçekleşen bienal, bizi gelecek senaryoları kurmaya değil, durup geçmişe bakmaya, insanlığın var olduğu andan bugüne, insan ve tasarımın ilişkisini sorgulamaya itti. Bu bağlamda güçlü bir zemine oturan bienal, bir yandan da sanat-tasarım sergisi arasında kaldığı ile ilgili tartışmalar yarattı. Ancak, belki de küratörlerin bienalle ilgili amacı da, serginin de bir sergi ürünü olarak değerlendirilmesi, tartışılmasıydı.
Bu süreçte biz de; istanbul-in-between olarak, Frame dergisi ile birlikte, 3. İstanbul Tasarım Bienali paralel etkinlikleri kapsamında açılış etkinliğimizi gerçekleştirdik. “Design for a phygital world” panel serisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi ortaklığı ile ALT Sanat Mekanı’nda gerçekleşti. Frame Dergisi Akademi Programı ortaklığı ile gerçekleştirilen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nün “The State of Design” isimli stüdyo dersi kapsamındaki öğrenciler, panel serisi için “phygital” temasını yansıtan altı sergi ünitesi tasarladı. Panel, bugünün tasarım sahnesinde; kendi aracını ve yöntemini kendi yapan/geliştiren, dijital mecraların; fiziksel mecranın verebileceklerini hala karşılayamadığı bir dönemin simgeleyen tasarımcıları bir araya getirdi.
Komünite yaratmak başlığını da uzun süredir ajandamızda tutuyor, farklı şekillerde açıyorduk. Komünitenin nasıl işlediğini, bu işbirliği ortamından çıkan bir ürün en iyi şekilde özetleyebiliyor. Tanımladığı ‘alan’ içinde kendi araçlarını kendi yapan, ihtiyacı olanı çözümü kişiselleştiren ve belki de zamanla kendi ürün kütüphanesini oluşturan bir ‘komünite’den bahsediyoruz. Bu çalışma kültürünü en iyi yansıtan ürünlerden biri olan; ATÖLYE LABS ile mimar ve çok disiplinli sanatçı Buşra Tunç tarafından geliştirilen Liminal, bu sene lanse edildi.
Kasım ayında ise, uzun zamandır beklediğimiz; Tasarım Müzesi’nin Kensington’daki yeni binası kullanıma açıldı. Büyük bir orkestranın bir eseri sahneye koyması gibi, bir müzenin, birçok farklı tasarım disiplinin bir araya getirerek nasıl yeniden hayat bulduğuna şahit olduk.
İçinde bulunduğumuz çağı anlama gayretinde olan ve yön vermek adına çoğul işbirliklerini destekleyen bir figür olan Koray Malhan'ın direktörlüğünde geliştirilen Koleksiyon'un 2017 serisi, mekanı özgürleştiren bir temaya odanlandı. Koleksiyon bu sene bu tema çerçevesinde; zamanla dönüşebilecek bir sisteme oturan “Kendini Kurgulayan Çalışma Alanı”nı lanse etti.
Tüm seneye yayılan ve birden çok kez tekrarını izlediğimiz, markaların sanatçı ve tasarımcılarla gerçekleştirdikleri işbirliklerini de bir başlık altında toplamak gerekir. COS'un özellikle Nendo ve Nina Band ile yaptığı projeler ve miu miu, Issey Miyake gibi markaların da mimar ve tasarımcıları yeni koleksiyonlarına dahil etmeleri, moda dünyasında kimin Gerçek Bond olduğunu sorgulattı.
Bu sene İsveç Konsolosluğu'nun Swedish Fashion Days kapsamında düzenlediği, Beden Politikaları ve Kimlik konulu panelde, modada demokrasi kavramının markalar ve tasarımcılar tarafından nasıl yorumlandığını dinledik. Performans toplumunun gösterişli vitrininde; hibrit toplumun akışkanlığına geçiyor olmamız, yeni sene için ümit verici olabilir mi?
Seneyi bitirirken, kurulduğumuz günden beri spontane iletişim ağları oluşturma amacımızı 5 dakikalık bir zaman diliminde aktarabileceğimiz Spotlight projesine başladık. Her hafta yaratıcı bir profilin cumasından 5 dakikayı aktardığımız IN-BETWEEN SPOTLIGHT serisi, gelecek haftanın 5 dakikasını bir önceki kişinin önerisi ile şekillendiriyor.
2017’ye istanbul-in-between olarak Paris’te başlıyoruz. Maison&Objet’yi izliyor ve değerlendiriyor olacağız. Fuarın bu seneki teması “Sessizlik”. İçinde bulunduğumuz tüm değişken ve hareketli akışa karşı, sessizliğin iyileştirici ve aktif etkisini yeni yılda görebilecek miyiz?